Bu günlerde medyada yer alan fikir tartışmalarının büyük çoğunluğunu Statüko'dan veya değişimden yana olma tartışması oluşturmakta. Bilimsel düşünenlerin hemen tamamı ,insan doğasının gelişim ve değişiminin kendiliğinden ve diyalektiğin şaşmaz kuralları içerisinde olacağını en basit doğa kuralı olarak kabul etmektedir. Ancak şu da bir gerçektir ki Dünya Tarihi aslında bir Devrimler Tarihi olma yanında aynı oranda bir Statükoyu Koruma tarihidir de. Çünkü her devrim zamanla kendi teorisinin doğruluğunu savunma çabasından kolaylıkla Statükoyu Koruma bataklığına yuvarlanır.Oysa Diyalektiğin kuralları o kadar hızlı işler ki dün devrim sayılan her değişim ve gelişme bugün Statüko haline gelir.
Geçmişe baktığımızda İnsanlık tarihinin gittikçe ivmesi hızlanan değişim içinde olduğunu görürüz. Bunun sebebi diyalektiğin şaşmaz kuralları gereği ortaya çıkan tezler ve antitezlerdir. Bunu anlamanın en kolay yolu, İnsan beyninin gelişme ve kullanım oranlarının değişmesine ilişkin bilimsel bilgiye ulaşmaktan geçer. Son kabul görmüş verilere göre İnsan beyninin Kapasite Kullanım Oranı günümüz itibariyle , çeşitli varsayımlara göre %15 ila en iyimser ihtimalle %16 arasındadır. Ancak bu oranın gittikçe artan bir ivme ile büyüdüğü yadsınamaz bir gerçektir. Hal böyle olunca mevcut tezlerin hiç bir zaman ortaya atıldığı zamanki haliyle mutlak ve değişmez kalması mümkün değildir. Mutlaka antitezler ortaya çıkacak, bu tezler ve antyitezlerin çatışması sonucu yeni SENTEZ'ler oluşacaktır.İşte DEĞİŞİM denilen şey aslında ulaşılan bu çözümlerdir. Ama çözümler İnsan beyninin Kapasite Kullanım oranı %100'e ulaşmadıkça mutlak doğruya ulaşıldığı söylenemez.Dolayısıyla yeni antitezlerin ve sentezlerin ortaya çıkması bilimsel bir gerçeklik olarak kabul edilmelidir. Bu bakımdan Statüko'nun devamında ısrar etmek veya aksine bir deyişle Değişimden yana olmamak pozitif bilime aykırıdır.
Yalnız burada unutulmaması gereken en önemli şey DEĞİŞİM'İN NİTELİĞİ'dir. Değişim İnsan beyninin standart gelişiminin - ki bu gelişim Eğitimin niteliği,yoğunluğu,bilimselliği ve ve devamlılığı ile de ilintilidir- tabii sonuçlarına göre olumlu yönde olmalıdır.Aksi takdirde ortaya çıkan değişim değil, statükoyu korumaktan öte,statükodan önceki duruma geri dönmek olur ve bunun adına DEĞİŞİM değil, GERİCİLİK denir. Değişim sonucunda oluşan sentez mutlaka insanın tabii gelişimine uygun daha İLERİ,daha bilimsel ve daha mantıklı bir çözüm olmalıdır.
Doğada hiç bir şey mutlak değildir. Bugün sokakta gördüğünüz bir taş bile dünkü durumunu muhafaza etmemekte,en azından çevresel etkenlerle aşınıp görünüm ve kütlesi itibariyle sürekli değişmektedir. İnsan beyninin Kapasite Kullanım oranının artması ise bu değişimi olumlu yönde etkilemelidir.
Ancak günümüz sosyolojik hayatında her şey böyle bilimsel verilerle yürümemektedir. Çünkü dünyanın ticari gücünü elinde bulunduran tekeller ,insan gelişimindeki manipülasyonlarla , eğitim , yazılı ve görsel medya ve diğer iletişim araçlarını da kullanarak kısa vadede bu değişimi olumsuz yönde etkilemek suretiyle toplumda GERİCİLİK diyebileceğimiz olumsuz sentezlere ulaşılmasını sağlayabilmektedir. Ancak bu durum İnsan beyninin kapasite Kullanım oranının artmasını uzun vadede engeleyememekte ve böylece Devrimler Tarihi her zor dönemde olduğu gibi görevini icra ederek normal gelişmesini Sıçrama şeklinde icra etmektedir. Buna da DEVRİM adı verilmektedir.
Hal böyle olunca toplumun her zaman kuşkucu ve uyanık olması,kendisine DEĞİŞİM olarak sunulan dayatmaları buna göre değerlendirmesi,bunun için de bilimsel bilgiden şaşmaması, araştırıcı ve toplumsal olaylara aşina olması gerekmektedir.
Değişim'in doğru yolu Bilimsel bilgi ve diyalektikten geçer.
24.07.2009 Trablus
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment